Kenan Fani Doğan

Kenan Fani Doğan

20 Mart 2013

FAŞİST NEWROZ, KOMİNİST NUROŞ !


1977 Newroz'uydu, yarın 36. yılını tamamlıyor. O dönem bizim yöremizde Newroz etkinlikleri pek yaygın değil hatta denebilirki halk tarafından pek bilinmiyor. Tarihi bir gün olduğu, yeni yıl şenliği olduğu hakkında sınırlı malumat var ama Newroz o dönemde bir kürt etkinliği olma istidadı kazanmamış henüz. İşte böyle bir Newroz akşamı evde oturuyorum. Kapı çalındı ama acaip çalınıyor. Ben önce polis baskınına yordum. Kapıyı açtım. Mahallemizin o dönem çocuk yaşta sayılabilecek iki genci. İkisi de yurtsever, bir hayli de aktif gençler. Gün yokki polislere, faşistlere saldırmasınlar. Sık sık karakolluk olan tutkun ve direngen gençler. Nefes nefese kalmışlar. Benim, hayırdır, ne oluyor dememe kalmadan:

- Kenan abe!

- Evet, buyrun.

- Bize silah vereceksin!

- Ne silahı siz aklınızımı şaşırdınız, hem böyle kapı çalmanız da hayra alamet değil, ne yapacaksınız silahı?

- Bize lazım, silah vereceksin!

- Hasbin Allah! Tam da adamına çattınız, bende silah ne gezer, ben hayatımda silah görmüş değilim.

- Yok, biz biliyoruz, sende var, bize vereceksin!

- Ulan hıyar herifler bu ne emrivaki böyle? Silah sizin neyinize? Her işi tamamladık silahmı kaldı geriye?

- Silah filan yok bende, hem olsa da size silah vermem, şimdi yaylanın bakayım. Marş marş!

Gitmezler, silah diye tutturmuşlar. İnatçı, tam baş belası tipler. Onları çok sevdiğimi de biliyorlar, koparmayı kafalarına koymuşlar, geri adım atmaya hiç niyetleri yok. Alamayacaklarını anlayınca beni yumuşatmak için gerekçe sıralamaya başladılar.

- Biz kavga için silah istemiyoruz.

- Ee, ne yapacaksınız o zaman belinize takıp kovboyculukmu oynayacaksınız?

- Sen de Nuh diyorsun, peygamber demiyorsun Kenan abe, bu akşam Newroz, onun için lazım.

- Newroz'la silahın ne ilgisi var, silah milah yok!

- Ne olursun abe, başkasına gitmedik, bizi kırma. Bir kaç el havaya ateş edeceğiz sadece, millet Newroz olduğunu anlasın.

Gerçekten o gün için önceden hemen her mahalleye haber salınmış. Newroz işareti verileceği ve silahı olan herkesin dışarı çıkıp ateş etmesi istenmiş. Tugayı ve polisleri ti'ye alacağız. Cebaxçor'da hemen her evde silah var, silahsız bir tek ev bulmak çok zor. Büyük şenlik çıkacağını düşünüyoruz ve nitekim oldu. O gece Cebaxçor'un istisnasız her sokağından yaklaşık yarım saat silah sesleri kesilmedi, ancak iki ordu savaşa tutuştuğunda o kadar mermi yakılır.

Gençler hazırlık olduğunu bir şekilde öğrenmişler, kendileri işaretçi olmak istiyorlar. Daha o yaşta cin gibi militanlar, gözü pek çocuklar ama ellerine silah vermek kabul edilebilir bir davranış değil. Büyük sorumsuzluk, hatta suç olur diye ben başımdan savmaya çalışıyorum. En son:

- İyi, bize silah vermiyorsan sen de bizimle gel, senin yanında havaya ateş ettikten sonra silahı sana geri veririz dediler.

- Bir bakalım, size silah yok dedim. Belki bir tanıdıktan temin ederim. Siz şimdi mahallenin altında gençlerin futbol oynadığı alana gidin, ben arkadaşlarıma bir bakayım, şayet bir silah bulabilirsem oraya gelirim.

Mecburen kabul etti ve gittiler. Bir silah temin edip bulundukları yere gittim, gece karanlık, yarım ay var, gökyüzü açık olduğu için siluetlerini seçebiliyorum. Yanlarına yaklaştım.

- Silah kullanmasını biliyormusunuz?

- Evet biliyoruz.

- İyi, silahı havaya doğrultup ateş edeceksiniz, o zaman bir kaza olmaz. Sonra da buradan hemen uzaklaşırız. Tamammı?

- Tamam.

Bizimkiler başladılar ateş etmeye bir yandan da avazımız çıktığı kadar "Bijî Newroz" diye nara atıyoruz. Biri ateş ettikten sonra silahı diğeri aldı, o da mermiler bitinceye kadar ateş etti ve tabii Newroz naraları da devam ediyor. O sırada top oynanan sahanın tam karşısındaki iki katlı evin üst pencelerinden biri açıldı ve pencerede görünen adam elindeki tüfeği bize doğrulttu. Biz yanlış anlaşılma olmasın diye tekrardan "Bijî Newroz" diye olanca gücümüzle bağırmaya başladık. Ev sahibi benim yakın akrabam, büyüğüm. Bütün ailemin en çok sevdiği akrabam, her gün muhakkak evimizi ziyaret eder, o kadar yakın akrabamız. Biz slogan atarken amcam sayılan zat silahını ateşledi, çifteyle ateş ediyor ve duble tetik çekiyor. Saçmalar ayaklarımızın önüne vurdu, ikincisinde başımızın hemen yanından vızladı. Şaşırdık. Silahını doldurarak tekrar doğrulttu, bir yandan da:

- Hele kaçmayın kafirler, bizim eve ateş ediyorsunuz ha, erkekseniz durun size Nuroş'un kim olduğunu göstereyim, eşşek oğlu eşşekler!

İkinci kez silahını arka arkaya ateşledi. Saçmalar yanımızdan geçiyor. İşin şakaya gelir yanı yok, adam bizi öldürecek yada ciddi bir şekilde yaralanacağız. Dümdüz alan, bir futbol sahası sonuçta, biz tam sahanın ortasında duruyoruz ve arkasına sığınılacak hiçbir şey yok. Apaçık ortadayız, kolay hedefiz. Kaçmaya başladık, sahanın bir tarafından yol geçiyor, elektrik direkleri var ve aydınlatılıyor. O tarafa gitsek hiç kurtuluşumuz yok, çünkü karanlıktan dolayı isabet ettiremiyor, ışığa çıksak hiç tereddütsüz avlanacağız. Sahanın karanlık tarafına doğru koşuyoruz, üçüncü kez yine duble tetik çekti. Av tüfeği tek mermi atan diğer silahlar gibi değildir, saçmalar namluyu terkettikten sonra en ez yarım metre çapında bir daire oluşturacak şekilde yayılır, bu nedenle isabet ettirmek daha kolaydır. Şimdi anlatıyorum ama tüm bunların hepsi bir dakika içinde oluyor. Adam çok seri bir şekilde silahını doldurup doldurup bize ateş ediyor. Bizim koştuğumuz tarafta evler var. Evlerin biri yurtsever ve kürtlüğünden dolayı kahır çekmiş, fedakar bir aileye ait. Ben yanımdaki gençlere:

- Zik zak yaparak koşun, isabet ihtimali azalır, Selahattin Amca gilin evin arkasına girersek kurtuluruz, yoksa bu Hacı Abdulcelil bizi öldürecek, dedim.

Can havliyle koşuyoruz, evin bahçe duvarına az bir mesafe kaldı bu kez de oradan bir namlu uzandı. Sorgusuz yargısız bir el de oradan ateş edildi. Bir yandan da bağırıyor.

- Ulan faşist o.. çocukları siz devrimcilerin evine ateş ediyorsunuz ha!

Neye uğradığımızı şaşırdık. Hiç hesapta yokken dümdüz bir alanda çapraz ateşe maruzuz ve her iki yandan mermiler yağıyor. Diğer silahta susmuyor. Bizi öldürecekler, hiç yok yere Niyazi olacağız. Hacı Abdulcelil üst kattan ateş ediyor ve bağırıyor:

- Ulan koministler kaçmayın!

Selahattin Amca da yan taraftan evin bahçesinden ateş ediyor, bir yandan da bağırıyor:

- Faşist oğlu faşistler erkekseniz durun, sizi geberteyim!

Selahattin Amca'nın oğulları da dışarıya çıkmış, babalarını teskine çalışıyorlar, o kadar yakınızki sesleri bize geliyor:

- Baba Newroz'dur!

- Newroz ha! Bu Newroz denen faşist o.. çocuğu başka ev bulamadımı bizim eve ateş ediyor.

- Kaçma ulan namussuz Newroz, kimligini tesbit etmişim, yarın çarşının orta yerinde kafana sıkacağım!

Ölmememiz yada yaralanmamamız mucize, riskli olanı seçtik, zik zaklar yaparak yukarıya doğru kaçtık. Yukarda evler var, köşeyi dönüp bir evin arkasına sığındım. Gülme krizine tutulmuşum. Bir kaç saniye sonra diğer iki genç yetişti. Nefes nefese kalmışlar ama çok korkmuşlar.

- Abe biz ne yaptık, az daha bizi öldüreceklerdi.

Gülmekten cevap veremiyorum.

- Unutun, diyebildim sadece ve ortadan kaybolduk.

Bir yandan kominist Nuroş olurken öbür yandan faşist Newroz olmuş ölümü kıl payı atlatmıştık. Yaralansaydık Gazi Nuroş yada Newroz Gazi olurduk ya çok şükür olmadık. Beş dakika geçmedi tüm şehirde silah velvelesi koptu.

Herkesin Newrozunu kutluyorum.

Bijî Newroz !